top of page

ORHAN ASENA'NIN ‘’TANRILAR VE İNSANLAR (GILGAMEŞ)’’ OYUNUNDA GÜÇ KAVRAMI

Güncelleme tarihi: 2 May 2020

YEŞİM ÇINAR

yesim.93.cinar@gmail.com

Orhan Asena 1950 Sonrası Türk Tiyatrosu'nun en önemli yazarlarından birisidir. Edebiyatımıza kırktan fazla eser kazandırmış bir yazarımızdır. Asena Diyarbakır'da masallar ve halk hikayeleri dinleyerek büyümüştür. Eserlerinin oluşum sürecine, dinlediği bu sözlü gelenek ürünleri katkıda bulunmuştur. Diyarbakır'da geçirdiği bu günler onu yazarlığa hazırlayan günler olmuştur diyebiliriz. Eserlerinde insanı merkeze koymuştur. Bunda kendisinin çocuk doktoru olmasının payı vardır. Mesleği ona daha hümanist bir karakter kazandırırken bu karakteri eserlerine yansımıştır.

Orhan Asena, oyunlarında genellikle iktidar mücadeleleri, yalnızlık, güç tutkusu, isyan gibi konulara yer vermiştir. Bu konulara yer verirken insanı merkeze koymuştur. İnci Enginün, Orhan Asena'nın eserlerini: ''kadın konusunu ele alanlar'' ve ''iktidar tutkusunu ele alanlar'' olarak ikiye ayırmıştır. Bu iki konu irdelendiğinde ''iktidar tutkusu''nun Asena'nın eserlerinde daha baskın olduğu görülmektedir. Bu ''iktidar tutkusu''nu Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş) adlı oyunda inceleyeceğiz.

Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş)

Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş), Sümerliler'in Gılgamış Destanı'ndan esinlenilerek yazılmıştır. Bu oyun 1954-1955 sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sergilenmiştir. ‘’Tanrılar ve İnsanlar (Gılgameş)’’, Asena için dönüm noktası olmuştur. Oyununun kendisinde hissettirdiği etkileri şu şekilde ifade etmiştir:

“Gılgamış’ın asıl etkisi benim üzerimde oldu. Tiyatro üzerine düşünmeye başladım; ciddi ciddi. İlk hesaplaşmam kendimle oldu. Neydi beni şiirde, öyküde sınırlı kılan? Şiirin istediği yoğunluğa hiçbir zaman varamamıştım. Bir tür dramatik şiirde kalmıştım. Diyebilirimki şiirde beni başarısız kılan ne varsa tiyatro yazarı olarak bir o kadar yaramıştır. Ben bilmeden ilerde bana yarayacak olan dramatik şiirin alıştırmalarını yapmışım meğer. Saptadığım ilk gerçek bu oldu. Vardığım ilk kararda bir daha öykü ve şiir yazmamak oldu. Gerçekten kırk yıla varan yazarlık yaşamım boyunca, kırkı aşan eserlerime Gılgamış tıpkı bir deniz feneri gibi yol göstermiştir” (Nutku 1998:12).

Oyunun İçeriği

Oyun dört perdeden oluşturulmuştur. Birinci perde Zalim kral En-Me-Kar'ın zulümünden kaçan, şehirleri talan edilmiş, yakılmış perişan halkın Gılgameş'e sığınarak ondan yardım istemesiyle başlar. Perişan olmuş halkın karşısına öncelikle Gılgameş'in annesi Nin-Sun çıkar. Nin-Sun aynı zamanda zalim kral En-Me-Kar'ın kızıdır. Nin-Sun halka ne istediklerini sorar. Halk onun kralın kızı olduğunu bildiği için bir an duraklar. Nin-Sun onlara:

''Hayır. (yangını gösterir) Kraliçeniz orada kaldı, burada anneniz, kız kardeşiniz, kızınız var. Kraliçeniz orada, babası Kral En-Me-Kar'ın temeli çatırdayan sarayında kaldı, burada sizden birinin Gılgameş'in annesi Nin-Sun var. Dileğiniz nedir söyleyin.''

diyerek halkçı kişiliğini vurgular. Halk artık En-Me-Kar'ın zulümünün sonlanmasını ister. Bu sırada Gılgameş sahneye girer. Halk bu zulmü bitirmesi için Gılgameş'e yalvarır. Gılgameş halka yarın talan olan şehirlerine varıp zalim kral En-Me-Kar'ın zulmüne son son vereceğini söyler. Burada şu diyaloglar Gılgameş'in halkçı, gözü kara ve savaşçı kimliğini vurgulaması bakımından önemlidir:

''BİRİNCİ İHTİYAR: Sen yalnızca savaşı kazanmayı düşünüyorsun. Ya bu savaşın yıkıntıları ne olacak? Ölüler mezar istemez mi? Diriler yuva istemez mi?

GILGAMEŞ (başını kaldırır, birden büyümüş, büyümüş gibidir.): Öyleyse ben de ölülerinize mezar, dirilerinize yuva vaat ediyorum'' (s.17).''

Bu vaat sorumluluk demektir. Halk talan edilen şehirlerde ağaçların kalmadığını söyler. Dolayısıyla bu yuvaların neyle inşa edileceğini sorgularlar. Gılgameş onlara az ilerideki sedir ağaçlarıyla inşa edeceğini söyler. O ağaçlar tanrılar tanrısı Enlil için adanmıştır ve kutsaldır. Nin-Sun ve halk tanrıların tepkisini çekmekten korkarlar. Gılgameş halkı tanrılardan daha kutsal saydığı için kimseyi dinlemez. Bunu şu sözüyle dile getirir:

''GILGAMEŞ (meydan okurcasına): Bağışlamazlarsa kendileri bilirler... Benim için kutsal olan (çevresindekileri gösterir) onların isteğidir. Sırf arkama takıldıkları için her şeylerini yitiren şu insancıklarımın acılarını gidermek bana düşmez mi?''(s.18).''

Gılgameş: ''Bu dünya insanlar için yaratılmış ve yalnız insanların olmalı. Üstüne, hatta hiçbir Tanrı'nın gölgesi düşmemeli... Yapmak istediğim belki de bu.''(s.18-19) diyerek bir devlet adamı sorumluluğuna sahip olduğunu gösterir.

Sahnede güzellik tanrıçası İştar belirir. Herkes onun tanrıların intikamı için gönderildiğini düşünür ama İştar kendi iradesiyle geldiğini söyler. Gılgameş'i birçok defa baştan çıkarmaya çalışır ama Gılgameş her seferinde halkını tercih eder. İştar öfkeyle gider. Kral En-Me-Kar'ın kellesi bir mızrağın ucuna takılmış halde Gılgameş'in önüne atılır. Böylece birinci perdenin sonu Gılgameş'in zaferiyle sonuçlanır.

İkinci perdede tanrılar Gılgameş'i yenmek için yabani insan Engidu'yu yaratmış ve göndermişlerdir. Perdenin başında Avcı bu haberi Nin-Sun'a verir. Gılgameş daha önce Engidu'yu aramış ama bulamamıştır. Nin-Sun Gılgameş'i, Engidu'yu arama kararından vazgeçirmeye çalışmış fakat Gılgameş onu dinlememiştir. Nin-Sun bir düş görmüştür. Bu düşü kendisine bir tanrı aynı zamnda da Gılgameş'in babası olan Şamaş göstermiştir. Nin-Sun bu düşte; Engidu ve Gılgameş'in kapıştğını, en sonunda Engidu'yu Gılgameş'in önünde dize gelmiş olarak görür. Engidu'nun üstünde Gılgameş'in kıyafetleri vardır. Nin-Sun bu düşten Engidu'nun yabani kişiliğinden sıyrılması gerektiğini, sıyrılırsa Gılgameş'in kardeşi olabileceğini anlar. Bunun üzerine Nin-Sun ''kadının becerebileceği'' düzenlerle Engidu'yu güçsüzleştirip Uruk şehrine getirmeyi planlar. Miliza'yı yanına çağırır. Onu Engidu'yu bulması için görevlendirir. Engidu ve Miliza altı günlük süre içinde birbirlerine aşık olurlar. Engidu'yu dize getiren Miliza onu Uruk şehrine getirmeyi başarır. Gılgameşle ilk karşılaştıklarında kavgaya tutuşurlar. Gılgameş üçte iki tanrı olduğu için ve daha kontrollü hareket ettiği için Engidu'yu dize getirir. Engidu'nun tabiatında yenilmek olmadığı için Gılgameş'e kendisini öldürmesi için yalvarır. Gılgameş ona acır ve düştüğü yerden kaldırır. Engidu'yu artık kardeşi bellemiştir.Gılgameş bu hareketiyle tanrıları tekrar yenilgiye uğratmış ve öfkelerini arttırmıştır. Sahnede Şamaş'ın sesi duyulur. Şamaş oğlunu tanrıların öcüne karşı uyarır. Sedir Dağları'nın arkasında Humbaba'nın hazırlandığını, göklerin boğasının zincirini boşaltmak üzere olduğunu ve onları ülkenin dışında karşılaması gerektiğini söyler. Engidu ve Gılgameş tanrılarla karşılaşmak üzere yola çıkar.

Üçüncü perdenin başında Engidu ve Gılgameş'in tanrıları bir kez daha yendiğini öğreniriz. Bu